2 Ekim 2017 Pazartesi

Ah İstanbul Ah İstanbul - 1

19. yüzyılın sonlarında, Londra ve Paris'in modern kentleşme ölçütleri içinde serpilip gelişmeye başladığı Belle Epoque dönemi başlamadan önce, dünyada metropol niteliğine sahip tek şehrin İstanbul olduğu söylenir.
Bilinen en eski insan yerleşimlerini barındıran İstanbul, kıtaları, coğrafyaları, uygarlıkları, kültürleri yüzyıllardır buluşturan, kaynaştıran, hemhal eden bir şehir olarak, doğrusu bu sıfatı fazlasıyla hak eder. İmparatorluklar başkenti İstanbul, Byzantion'dan başlayıp Konstanstinopolis'e ve günümüze kadar uzanan iki binyılı aşkın tarihsel süreçte, Akdeniz, Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasının kaderini belirleyen siyasi merkezdir. Bu özelliğinden kaynaklanan çekim gücüyle adeta beşeri mıknatıs haline gelmiş, kendine özgü bir kozmopolit kent kültürü yaratmıştır. İpek Yolu'nun son durağı İstanbul, günümüzde küresel ekonomiye dönüşen dünya ticaretinin tarihteki en önemli merkezlerinden biridir; her dönemde ekonomik dinamo olmuştur.
Bütün bunları mümkün kılan kadim liman şehri İstanbul ise, birçok farklı alanda olduğu gibi, meyhaneve rakı tarihinin izini sürenleri de cömertçe cesaretlendiren eşsiz bir kültürel hazinedir. Osmanlılar şehri aldığında İstanbul meyhaneleri çoktan dünya çapında efsane olmuştu. Özellikle Galata limanındaki meyhaneler, şarapları, mezeleri ve sâkileriyle ünlüydü. 16. yüzyıl yazarlarından Kastamonulu Latifî'ye göre, "Galata demek meyhane demektir." Ayrıca Galata'nın karşı kıyısındaki Tahtakale çevresinde yoğun bir meyhane dokusu [bkz. Eminönü] bulunduğundan söz eder. 17. yüzyılda kaleme alınan Evliya Çelebi Seyahatnamesi bunları doğrulamakla kalmaz, çoğunlukla Sakızlı Rumlar tarafından işletilen gedikli meyhaneler, kaçak çalışan koltuk meyhaneleri ve ayaklı meyhaneler hakkında önemli bilgiler aktarır. Şehrin arakçıyan esnafı ve arak meyhanelerini anlatan Evliya Çelebi, bazı yerlerde özellikle rakı sözcüğünü kullanır. Rakı adının 19. yüzyılda yaygınlaştığı düşünülürse, Evliya Çelebi'nin bu erken kaydı hayli ilginçtir ve şehirde rakı kültürünün oluşmaya başladığına işaret eder. Nitekim 17. yüzyılın bir diğer seyyah tarihçisi Eremya Çelebi Kömürcüyan, Evliya Çelebi'yi doğrular; Kasımpaşa sahilindeki Yahudi evlerinin alt katında bulunan dükkânların balık-rakı âlemi yapılan koltuk meyhaneleri olduğunu, buralarda misket arakısatıldığını aktarır.
Buradan yola çıkarak rakının İstanbul'da en azından 17. yüzyıldan sonra halk arasında yayılmaya başladığı söylenebilir. Dahası, İstanbul meyhanecileri bakırcı esnafının yaptığı imbikler yardımıyla kendi rakısını damıtmaya başlamıştır. Bu rakı çeşitlerinde tarçından ardıça pek çok farklı aroma kullanıldığını, bunlardan birinin anason aroması içerdiğini de Evliya Çelebi'den öğreniriz. Anasonun rakiplerini yenip işret erbabının gözdesi olması epey zaman alacaktır. Bugün bildiğimiz rakının atası olan duziko [bkz. düz rakı] 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra, üstelik başlıca karakteristik özelliği olan çilingir sofrası ile birlikte ortaya çıkmıştır. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminin ve toplumdaki modernleşme sancılarının en önemli tanıklarından Ahmet Rasim'in kitaplarında dile getirdiği İstanbul, aynı zamanda modern içki rakının temsil ettiği kültürel dönüşümün de sahnesidir.

19. yüzyıl yazarlarından Mehmet Tevfik'in Meyhane Yahud İstanbul Akşamcıları risalesi, tarihçi Reşad Ekrem Koçu tarafından yetersiz bulunsa da, şehrin meyhane topografisi hakkında önemli ipuçları verir ve Evliya Çelebi'den beri yazılanların sağlaması yapar. [bkz. Mehmet Tevfik'in meyhane listesi] Buradan eski İstanbul'daki meyhane dokusunun, Galata, Karaköy ve Eminönü'nden Haliç'in iki yakasındaki sahil mahallelerine [bkz. SirkeciCibaliFenerBalatHasköy], Suriçi'ndeki merkezlere [bkz. AksaraySulukuleGedikpaşa meyhanelerihan meyhaneleri] ve Tarihi Yarımada'nın Marmara Denizi kıyılarına [bkz.KumkapıYenikapıLangaSamatyaYedikule] yayıldığı gözlenir. Galata doğal uzantısı olan Beyoğlu'nu ortaya çıkarmıştır. Marmara kıyısındaki eski Rum yerleşimleri geliştikçe meyhane dokusu İstanbul surlarının dışına taşmış, Bakırköy ve Yeşilköy'e kadar uzanmıştır. Asya yakasında ise Kadıköy'den Kuşdili ÇayırıPapazın Bağı gibi mesirelere yayılan ve kıyı şeridini takip ederek doğuya doğru ilerleyen meyhane dokusu, BüyükadaBurgazada ve Kınalıada'ya sirayet etmiştir. Öte yandan Boğaziçi köylerinin [bkz. BeşiktaşÜsküdarKuzguncukOrtaköyÇengelköyArnavutköyBebekRumelihisarıAnadoluhisarıBeykozTarabyaBüyükdereSarıyerRumelikavağı] sahil meyhaneleri kıyı şeridi boyunca ilerlemiş, günümüze kadar çoğalarak zenginleşen dokuyu oluşturmuştur.

devam.. https://ehlikeyifkilavuzu.blogspot.com.tr/2017/10/ah-istanbul-ah-istanbul-2.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ah İstanbul Ah İstanbul - 2

Ahmet Cemaleddin Saraçoğlu,  II. Abdülhamit 'in  istibdat devri  olarak anılan baskı rejimi sırasında, İstanbul'un etliye sütlüye k...