2 Ekim 2017 Pazartesi

Ah İstanbul Ah İstanbul - 2

Ahmet Cemaleddin Saraçoğlu, II. Abdülhamit'in istibdat devri olarak anılan baskı rejimi sırasında, İstanbul'un etliye sütlüye karışmayan vatandaşlar için kocaman bir meyhane olduğunu söyler.

Ah İstanbul Ah İstanbul - 1

19. yüzyılın sonlarında, Londra ve Paris'in modern kentleşme ölçütleri içinde serpilip gelişmeye başladığı Belle Epoque dönemi başlamadan önce, dünyada metropol niteliğine sahip tek şehrin İstanbul olduğu söylenir.

28 Eylül 2017 Perşembe

Küplü'nün Meyhanesi

İstanbul Tophane tramvay yolu üstünde, Galata'nın eski büyük gediklimeyhanelerindendi. Küplü'nün Meyhanesi olarak anılmasının sebebi, içkilerin dev fıçılar yerine dev küpler içinde tutulmasıydı.

Sanat Dostları Derneği

1946'da Adalet Cimcoz ve Fikret Adil öncülüğünde, İstanbul'da yazarları, çizerleri, sanatçıları bir araya getirmek üzere kurulan dernek; sonraları açılan içkili-yemekli dernek lokali.

10 Ağustos 2017 Perşembe

Saraybosna Meyhanesi

2. Dünya Savaşı sırasında Yugoslavya'dan kaçarak Beyoğlu'na sığınan bir ailenin işlettiği küçük meyhane. Amir, karısı Anna ve iki küçük kızları Emina ile Ayşa, Sümbül Sokağı'nda, Fischer Lokantası'nın karşı köşesini mesken tutup altı masalık Saraybosna Meyhanesi'ni açtılar.

1 Ağustos 2017 Salı

Meşhur Saraç Hanı Meyhanesi

Saraç Hanı Meyhanesi İstanbul Çarşıkapı'da Tavukpazarı mevkiinde bulunan tarihi hanın meşhur selâtin meyhanesi.

Sahi Kim Bu Sâki?

Sâki; içki sunan kimse. Bektaşilikte dem adı verilen şarap ya da rakıyı cemaate sunan dini görevliye de sâki denir. Gedikli meyhanelerde sâkiliği muğbeçe adı verilen, genellikle Sakız adasından gelen Rum oğlanlar yapardı. 

27 Temmuz 2017 Perşembe

Rakı Nikâhı

Rakı nikâhı İnternetin yegâne rakı portalı Büyük Keyif (www.büyükkeyif.com) üyelerinin bir araya geldiği buluşma gecelerinin geleneği haline gelen, yeni evli rakıcı çiftlerin resmi nikâhını kadeh arkadaşlarının önünde tazelemeyi amaçlayan keyfi nikâh.

Rakı Büyüleri Nasıl Yapılırdı?

Rakı büyüleri; İstanbul'un Müslüman kadınları, akşamcı kocalarını veya erkek çocuklarını rakıdan vazgeçirebilmek için büyü ve efsunlara başvurma yolunu çok sık kullanırdı. Bu büyülerden en bilineni, içki şişesine çaktırmadan bir parça ölü toprağı koymaktı.

20 Temmuz 2017 Perşembe

Adab-ı Muaşeret Bilgisi; Rakı Bardağı

Rakı bardağı eskiden limonata bardağı olarak bilinen, meyhanelerin günümüzdeki biçimini almasıyla birlikte yaygınlıkla rakı kadehi olarak kullanılmaya başlanan, 18 cl. hacimli, silindir biçiminde uzun cam bardak.

Günün Adamı; Selahattin Pınar

Pınar, Selahattin (1902-1960) Kitleler tarafından en sevilen Türk sanat müziği bestekârlarından biri, tamburi.

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Unutulmaz mekanlarda bugün; Pınar Birahanesi

Pınar Birahanesi 1953'te, Lale Sineması'nın altında açılan birahane. Mekânın ön cephesi tamamen perdesiz camdı, dışardan içerisi, içeriden dışarısı rahatlıkla görülebilirdi.

Günün adamı; Ahmet Kaya

Kaya, Ahmet (1957-2000) 12 Eylül darbesinden sonra ortaya çıkan protest müzik akımıyla arabesk arasında köprü kurup benzeri olmayan bir popüler dalga yaratan, Kürt kökenli olduğu ve bazen Kürtçe söylediği için müzik çevrelerinden dışlanan, yaşamının son yıllarını sürgünde geçiren şarkıcı, besteci, müzisyen.

14 Temmuz 2017 Cuma

Takuhi Tovmasyan'dan Yeni Patates Mezemiz

İstanbul’u ve tarihi seviyorsanız, geçmişte (ve belki biraz şimdi de) ne kadar çok renkli bir kültüre sahip olduğumuzu yemek tariflerinin arasında anlatılan o güzel hikâyelerden öğrenmek isterseniz, Takuhi Tovmasyan’ın kitabını mutlaka okumalısınız.

21 Haziran 2017 Çarşamba

Kazablanka Gazinosu

Kazablanka Gazinosu İstanbul Tepebaşı'nda alaturka gazino. 1945'te, Anlar ailesi tarafından açıldı. İsmini aldığı ünlü filmin atmosferinin etkisinde, lüks ve şık bir salondu.

Günün adamı; Sadettin Kaynak

Kaynak, Sadettin (1895-1961) En üretken Türk sanat müziği sanatçılarından, bestekâr, güftekâr, hanende, hafız. Selahattin Pınar'la ikisi Cumhuriyet'in erken yıllarında, soyadlarıyla da doğrulanan biçimde, bu müziğe olağanüstü bir ivme kazandırdılar. Selahattin Pınar'ın "ben yalnızca bir pınarım, ama o bir kaynaktır" dediği rivayet edilir. Pınar, yaşam biçimiyle bohemi temsil ederken, Kaynak dini-bütün bir ömür geçirmiştir. İçmez, içirir.

20 Haziran 2017 Salı

Günün adamı; Osman Cemal Kaygılı

Kaygılı, Osman Cemal (1890-1945) Eski İstanbul'un kenar mahallelerinin anlatıcısı olarak ünlenen hikâye ve roman yazarı. 1944'te yayınlanan Bekri Mustafa romanında rakıcıların pirini folklorik bir zenginlikle anlatır. Gerek 1931'de Yeni Gün gazetesi için kaleme aldığı yazı dizisini kapsayan Köşe Bucak İstanbul, gerekse bir halk yazarı olarak derlediği Argo Sözlüğü bu ansiklopedinin kaynak kitapları arasındadır.

Günün adamı; Ahmet Kaya

Kaya, Ahmet (1957-2000) 12 Eylül darbesinden sonra ortaya çıkan protest müzik akımıyla arabesk arasında köprü kurup benzeri olmayan bir popüler dalga yaratan, Kürt kökenli olduğu ve bazen Kürtçe söylediği için müzik çevrelerinden dışlanan, yaşamının son yıllarını sürgünde geçiren şarkıcı, besteci, müzisyen.

Günün adamı; Karıncaezmez Şevki

Karıncaezmez Şevki  (1919-2000) Gerçek adı Şevki Güney; Galatasaray tarihinin sembolleri arasına girmiş ünlü amigo. 1940-70 yılları arasında Türkiye'nin en tanınan kişilerinden biriydi. Tepeden tırnağa sarı-kırmızı ilginç kıyafetleri, sarı-kırmızı otomobili ve kendine özgü tavırlarıyla dikkat çekerdi. Galatasaray kadar olmasa da rakıyı çok severdi.

19 Haziran 2017 Pazartesi

Karaman Suma Fabrikası

Karaman Suma Fabrikası Tekel tarafından kurulan örnek şarap imalathanesinin yerine 1996'da işletmeye açılan suma üretim tesisi. 1944'te, diğer örnekler gibi, Karaman'da da çok küçük bir kapasite ile kurulan örnek şarap imalathanesi, 1974'de yıllık 0,7 milyon litre sumalık şarap üretim kapasitesine sahip bir fabrika haline dönüştürülmüştü. Yörede içmelik şarap üretimi sürdürülememiş; Karaman, sadece suma üretiminde kullanılmak üzere dökme şarap üreten ve ürettiği sumalık şarabı Tekel merkezi yönetiminin uygun gördüğü rakı fabrikasına sevk eden bir tesis olarak faaliyet gösteriyordu.

Karakulak Hanı Meyhanesi

Karakulak Hanı Meyhanesi İstanbul Beyazıt'ta Karakulak Hanı'nın zemin katında bulunan gedikli meyhaneKoçu'ya göre "rahat rahat 200 kişiyi alacak kadar" büyüktü. Son divan şairleri burada buluşurdu. Leskofçalı Mustafa Galip Bey, Hersekli Arif Hikmet Bey, Kâzım Paşa, Namık Kemal ve Sadullah Paşa müdavimleriydi. Karakulak Hanı Meyhanesi az zamanda İstanbul tarafının ilk alafranga gazinosu oldu. Hem dekoru, hem de müşterileri değişti. Kalender meşrep şairlerin yerini devrin şık beyleri aldı. Sahibi Kefalonyalı Cıvanaki adında bir Rum'du. Daima şapka taktığı için Şapkalı derlerdi. Geçen asır sonlarının şöhretlerinden Kemani Kör Sebu'nun saz takımı burada çalardı. Şu tarih kıtası Üsküdarlı Âşık Razî'nindir:
Gülçehre sâkiler yoktur yok artık
Karakulak Hanı gazino oldu
Garson Manol geldi buldu tarihin
İçi çıtkırıldım beylerle doldu.
Reşad Ekrem Koçu Eski İstanbul'da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri

Karagöz Tiyatrosu

Karagöz Tiyatrosu Deriden kesilmiş ve boyanmış insan, hayvan, bitki şekillerinin, gerilmiş beyaz bir perdeye arkadan ışık verilerek yansıtılması temeline dayanan bir gölge oyunu. Asıl kişileri Karagöz ve Hacivat'tır. Yoksul, eğitimsiz, ama zeki bir tip olarak Osmanlı toplumuna ilişkin hakikatleri patavatsızca ortaya döken Karagöz'ün sivrilikleri, entelektüel meziyetlere sahip, düzen yanlısı, çıkarcı ve gene zeki bir tip olan Hacivat tarafından dengelenir. Oyun bu yanıyla döneminin en etkili siyasal eleştirilerini ortaya koyabilme yeteneğine sahiptir. Osmanlı hanedanı tarihsel olarak üç büyük muhalefet odağını kontrol altında tutmaya, zaman zaman buralarda yapılan devlet sohbetini susturmaya çalışmıştır: Karagöz Tiyatrosu, Ortaoyunu ve kahvehane...
Doğuş yeri Uzakdoğu, büyük olasılıkla Çin olan Karagöz Tiyatrosu ya da teknik adıyla Hayal Oyunu, Anadolu'ya ne zaman gelmiş olursa olsun, Osmanlı ülkesinde 15-16. yüzyılda fetvalarda, şiir benzetmelerinde, öykülerde yer alacak kadar yaygındır. Anadolu'dan Balkanlar'a ve Kuzey Afrika'ya kimi özelliklerini ve muhalif kimliğini koruyarak gitmiştir.
Karagöz Tiyatrosu'nun Anadolu'ya geliş zamanı konusunda farklı söylentiler vardır. Evliya Çelebi, Karagöz ile Hacivat'ın Anadolu Selçukluları döneminde yaşadıklarını yazar. Hacivat'ın gerçek adı Hacı Ayvad veya Bursalı Hacı İvaz'dır. Tüccardır. Karagöz ise İstanbul Tekfuru'nun ulaklarındandır. Bizans topraklarındaki Kırkkilise (Kırklareli) halkından güzel söz eden, dünya dolandırıcısı bir Kıpti, yani Çingenedir. Tekfur Konstanti, onu yılda bir Alaeddin-i Selçuki'ye gönderir, Karagöz ile Hacivat'ın birbirleriyle söyleşmeleri, tartışmaları, dönemin ustalarınca hayal perdesine yansıtılır, hayâl-i zıll'e konup oynatılır. Söz konusu Alaeddin'in aynı adı taşıyan üç Selçuklu sultanından hangisi olduğu belli değildir.
Bundan daha yaygın bir söylentiyse Karagöz ile Hacivat'ın 14. yüzyılda, Bursa'da Sultan Orhan'ın camiinde çalışan ustalar oldukları, birbirleriyle şakalaşmaya dalıp çalışamadıkları iddiasıyla idam edildikleridir. Sultan Orhan verdiği cezaya sonradan pişman olmuş –ya da işçiler işi bırakmışlar– Şeyh Küşteri de onların tasvirlerini perdeye yansıtarak işçileri ve hünkârı avutmuştur. Oyunun, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden getirdiği hayal ustalarıyla Anadolu'ya geldiği tezi de vardır.
Karagöz Tiyatrosu'nda oynatıcılar hayalbaz ya da hayali diye anılır. Oyunu tek bir hayali oynatır, konuşur. Karagöz ile Hacivat'ın konuşup kavga etmelerinden oluşan muhavere bölümünü gece sabaha kadar sürdürebildikleri iddia edilen iki ünlü hayali vardır: Kör Hasanzade Mehmet Çelebi ve Kasımpaşalı Hafız.
Karagöz oyunu dört bölümden oluşur: Girişmuhaverefasıl ve bitiş.
Giriş bölümünde Hacivat perdeye semai adı verilen bir şiir okuyarak gelir, bitirince "Hay Hak!" diye seslenir. Bu Tanrı'ya seslenişi, oyundan ders alınması gereğini, dış görünüşe aldanmama öğüdünü sıralayan perde gazeli izler. Hacivat gazelden sonra kendisi için uygun bir arkadaş dileğini bildirip "Yar bana bir eğlence" diye bağırır, söze Karagöz'ün katılmasıyla muhavere başlar.
Muhavere, Karagöz ile Hacivat'ın oyunun başında yaptığı konuşma bölümüdür. Hacivat "Vay efendim!" diye girer:
Hoş geldin sefa geldin şikest olmuş çanak
Gel bu akşam neş'e-yâb ol bir iki tek bâde çak
Sen çakarken gelsin âlâ taze dolma bir tabak
Ellerini bağlasınlar ben yiyeyim sen de bak
Karagöz derhal cevaplar:
Hoş bulduk sefa bulduk bilâder bana bak
Böyle şeyler söyleme herkes sana der dangalak
Nafile üzme yüreğin boş yere etme merak
Dolma niyetine yer misin âlâ dayak
Karagöz oyununda belli bir olayın gösterildiği ana bölüm, fasıldır. Abdal BekçiHamamTers EvlenmeYalova Sefası, vb... gibi olaylarla adlandırılır. Araştırmacı Georg Jacop, bu oyunları dört grupta toplar: İşsiz olan Karagöz'e iş aranması; Karagöz'ün kendisine yasaklanan yere girmeye çalışması; bir entrika içinde Karagöz'ün kendini gülünç ya da zor durumda buluşu; efsane ve halk hikâyelerinden (Ferhat ile ŞirinTahir ile ZühreKanlı Kavak, vb.) alınan konuların Karagöz'e uyarlanması. Sabri Esat Siyavuşgil ise fasıl konularını, basit örf-âdet ya da meslek parodileri; bir sebebe bağlı toplum satirleri; bağımsız entrikalı fasıllar biçiminde sınıflandırır. Fasıldan sonra gelen final bölümü, Karagöz ile Hacivat'ın kısa çekişmelerinden oluşur.
Karagöz Tiyatrosu'nun Karagöz ve Hacivat dışındaki önemli tipleri Zenne, Çelebi, Beberuhi, Tiryaki, Tuzsuz Deli Bekir ve Türk, Kürt, Laz, Rumelili, Yahudi, Frenk, Ermeni, Arap gibi halk temsilcileridir. Oyunun genç, ihtiyar bütün kadın tipleri Zenne adıyla anılır. Çelebi, zengin, soylu bir delikanlıdır, değişik karakterlerde olabilir, elinde rolüne ya da oynatıldığı döneme göre çiçek, baston bulunur. Tiryaki ise afyon bağımlısı, uykucu bir ihtiyardır. Beberuhi, Altıkulaç takma adlı, ağzı kalabalık bir cücedir. Perdeye ünlü şarkısıyla gelir:
Bindim dolaba, gittim Haleb'e
Paraları verdim, rakı şaraba
Karagöz üstüne yapılan incelemeler yanında, oyun metinleri de olabildiğince derlenmiş, ancak Karagöz Tiyatrosu için bütün yapılan yenileştirme çalışmaları onun sinema ve televizyona yenilmesini engelleyememiştir. SENNUR SEZER
Cevdet Kudret Karagöz / Pertev Naili Boratav 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı

Rakı Ansiklopedisinden Alıntıdır.

15 Haziran 2017 Perşembe

Halk Rakısı

Halk Rakısı Cumhuriyet öncesinde İzmir'de üretilen rakı. Devrin iki ünlü İzmir markası Muhabbet Rakısı ve Kabadayı Rakısı ile yoğun bir rekabet içindeydi. Sonunda Muhabbet Rakısı'nın üreticileri Halk Rakı Fabrikası'nı satın almıştı. İstanbul'da da Halk Rakısı adında bir rakı üretildiği bilinmekle birlikte bunun İzmir'de üretilen rakıyla ilişkili olup olmadığı belirsizdir.

Halikarnas Balıkçısı

Halikarnas Balıkçısı (1890-1973) Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı; Anadolu hümanizminin temellerini atan tabiat, edebiyat ve fikir adamı. Babası Mehmet Şakir Paşa'nın yüksek komiser olarak bulunduğu Girit'te doğdu. Çocukluğu Atina ve İstanbul'da geçti, Oxford Üniversitesi'nin Yakın Çağlar Tarihi bölümünü bitirdi. 1925'te Resimli Hafta dergisinde yayınlanan Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler başlıklı yazısı üstüne, halkı askerlikten soğutma suçuyla Bodrum'a sürgün edildi.

14 Haziran 2017 Çarşamba

İmroz Meyhanesi

İmroz Beyoğlu'nun kıdemli meyhanelerinden. 1941'den itibaren yıllarca Krepen Pasajı'nda hizmet verdi. 1982'de, henüz trafiğe açık olan ve genellikle nalburların bulunduğu Nevizade Sokağı'na taşınıp Krepen'deki İmroz ismiyle eski müşterilerini yeniden ağırlamaya başladı. Bu isim meyhanecilik tarihimize iki bakımdan ışık tutuyor: Bir yandan, Krepen'in anısını yaşatırken, diğer yandan İstanbul meyhanelerine çok ustalar göndermiş Ege adası İmroz'u (Gökçeada) saygıyla yâd ediyor.

Körfez Lokantası

Körfez Ankara'da rakı-balık-salata denince ilk akla gelen lokanta. 1972'de, Kızılay'da, Bayındır Sokak'ta açılan Körfez'in ilk sahipleri Nazmi Canlı, Dursun Ali Soydan ve Tavukçu'nun da sahibi olan İsmail Poyraz'dır. Canlı'nın sonradan tek başına işlettiği lokanta, pazı sarma, ıspanak kavurma, Laz salatasının yanında, 2002'de yıkılan tarihi binasıyla da meşhurdur.

13 Haziran 2017 Salı

Kulüp Rakısı

Kulüp Rakısı Tekel tarafından 1930'lu yıllarda piyasaya çıkarılan ve halen Mey Alkollü İçkiler San. ve Tic. A.Ş. tarafından üretilmekte olan rakı.

Küçük Çiftlik Parkı Gazinosu

Küçük Çiftlik Parkı Gazinosu İstanbul'da, Dolmabahçe-Maçka arasında, alaturka yazlık gazino. Buranın 20'lerin sonunda ünlü sazendelerin yuvası haline geldiği bilinir. 

12 Haziran 2017 Pazartesi

Orospu Turşusu Diye Bilinir

Turşu, emek ve zaman isteyen güzel bir meze çeşididir. Oysa rakı sofrasına renk katan ve çabucak, zahmetsiz yapıldığından bu ismi alan söz konusu turşu, aynı zamanda iştah açıcıdır.

Kaybolan Tarih; Kürdün Meyhanesi

Kürdün Meyhanesi Asıl adı Yeni Hayat Lokantası olan, ama Kürdün Meyhanesi ya da Acemin Yeri olarak anılan, eski Ankara'da Ulus'ta Posta Caddesi'nin girişinde solda bulunan, ama maalesef bugüne ulaşamayan tarihi meyhane. Sahibi Kürt Mehmet esmer, sık siyah saçlı, kalın kaşlı, göbekli bir adamdı. Gündüzleri lokanta görünümünde olan mekân, akşam indi mi bar tezgâhında sırt sırta vermiş içkicilerle meyhaneye dönüşürdü. Kürt Mehmet, kafa bulma süresini hızlandırmak için şaraba afyon karıştırırdı. Veresiye defteri tutar, devamlı ve hatırlı müşterilerinin bitmez tükenmez veresiyeciliğine göz yumardı. Parasızlar şaraba talim ederlerken, seçkin müşteriler rakı ile demlenirlerdi.
Orhan Veli buranın da sadık müşterilerindendi. Orhan Veli'ye para karşılığı aşk şiirleri yazdırmak isteyen delikanlıların Kürdün Meyhanesi'ne dadandığı rivayet edilir. Ahmet Muhip Dıranas, Melih Cevdet AndayOktay RifatNusret Hızır, Fethi Giray, Samet Ağaoğlu, Aka Gündüz, Çetin Altan, meyhanenin şöhretine katkıda bulunan diğer simalardı. Bu ekibi izleyen 1. Şube'nin sivil memurlarını da unutmamak lazım. Çetin Altan'ın anlatımıyla burada: "Tahta masalara dayanmış dirseklerle, uzun rakı bardaklarında veresiye içilen beyaz şaraplar eşliğinde tartışmalara girişilir, karşılıklı nükteler savrulur, henüz gelmemiş olan arkadaşlar azıcık çekiştirilir, tüm dünyanın gidişi gözden geçirilirdi."
Unutulmaz garsonları Kambur Hafız ve Mustafa'ydı. Züğürt ve varlıklı müşterilere ayrı muamele eder, kime bayır turpu ve leblebi eşliğinde şarap, kime şiş kebap, koç yumurtası ve pilaki sunacaklarını bilirlerdi. Çoktan tarihe karışan meyhanenin anısı, yazar ve ressam Fahir Aksoy'un Kürdün Meyhanesi adlı eşsiz kitabında hâlâ yaşamaktadır. FUNDA ŞENOL CANTEK
Çetin Altan Sabah, 9 Haziran 2001 / Fahir Aksoy Kürdün Meyhanesi

Beyoğlu'nda Bohem Çevrenin Gözdesi; La Bohème

La Bohème 1960'ların Beyoğlu'sunda bohem çevrenin sık sık uğradığı alafranga meyhane. Ahmet Oktay anılarında, bir bakıma geceye hazırlık yeri olan Kulis'te iki kadeh içtikten sonra gittikleri mekânları anlatır. Bunlardan biri Galatasaray'dan Tünel'e inilirken soldan ikinci sokakta bulunan ve adını Giacomo Puccini'nin ünlü operasından alan La Bohème'dir. "Memurduk, öğrenciydik, işsizdik" diye yazar Ahmet Oktay: "Demek oluyor ki, dünyanın ahvaliyle de ister istemez meşgul oluyorduk. Tükenmeyen konu sanat, edebiyat olduğu kadar politikaydı da. Belki de bu yüzden, tesadüf olacak değil ya, La Bohème polisçe sıkı gözetim altında tutuluyordu." Hristaki'nin karşısında yer alan ve her daim dolu olan La Bohème'in içini ise şöyle tasvir eder: "Bir balkon bölümü vardı, orada otururduk genellikle. Orkestrasını hiç unutamam; bir piyanist kadın, bir akordeoncu ve bir kemancı. Akordeoncu ile kemancı düşmemek için neredeyse birbirlerine dayanacak, sırtlarını da duvara verecekler sanırdınız. Öyle yaşlıydılar ya da yaşlı görünüyorlardı." PELİN ÖZER
Ahmet Oktay Gizli Çekmece

10 Haziran 2017 Cumartesi

Lambo ve Meyhanesi 2

Adı geçenlerin yanı sıra Tuhaf Bir Kadın adlı romanında Lambo'ya geniş bir yer veren Leylâ Erbil, bir söyleşisinde Leyla Umar'la birlikte Lambo'ya ilk gidişinin hikâyesini anlatan Güner Kuban, Ahmed Arif, Ömer Faruk Toprak, Abidin Dino, Cahit Sıtkı TarancıSalâh Birselİlhan Berk, Ömer Faruk Toprak, Agop Arad, Turan Erol, "Polis Haydar" diye tanınan Haydar Saka, Lambo'dan geçenler arasındadır.
Ancak Lambo'nun büyüsünü anlayabilmek için İlhan Berk'i dinlemek gerekir:
"M. Lambo'nun meyhanesi belki de dünyanın en küçük meyhanesidir: Bir tramvay büyüklüğündedir.

Bu dünyada, Rimbaud (şiirin bu delifişeği) gibi, yaşadığına inanmayan Sait Faik, yalnız burada varlığından kuşku duymaz. Dünyada sanki ilk güzel günü burada olmuştur; cigarası ilk burada yanıyordur; ocağı ilk burada tütüyor, çorbası pişiyor ve de ilk burada keyfi tamdır. Her şeyin de ilk burada ayrımındadır. Yine yalnız burada, yüzüne, ayağına, ellerine, saçlarına Azrail'in eli uzanamayacaktır. Bu bir 'oda kokusu' dünya, burada cennete –nasıl bir yerse cennet– dönmüştür. Ya da burada Barbo Yakamoz ile balığa çıkıyordur! Ve dünya kadar balık tutmuşlardır.
Ya Abidin Dino için burası nedir?
Yalnız Sait'tirAbidin, Sait'in ancak burda Sait olduğunu bilir çünkü. Bu kendisi için de böyle değil midir? Hem Bedri Rahmi de görünmüştür işte; arkasına da çiçeği burnunda Orhan Peker ile Turan Erol'u da takmıştır. Ama Abidin ile Sait burda yalnız ikisi iken kendileridir. Bu Böyledir ama, Bedri Rahmi'nin gelişiyle de dünya daha bir onların olmuştur. M. Lambo da bunu anlamıştır. Her zaman kendi dünyasında olan M. Lambo, böyle anlarda daha bir içine kapanmasını bilir.
M. Lambo konuşan bu üç ipek sesi duymaz bile. Hem bu üç ipek sesin arasına giren bir ses daha vardır.
Orhan Veli'dir bu da.
Orhan Veli de şiirlerinden çıkmış gelmiş gibidir.
Sait de dünyanın en güzel konuşan insanlarını bulmuştur; elbette konuşacaktır. Konuşmasını da hep küfürlerle süsleyecektir. Başka türlü nasıl olur? Konuşmak Sait için biraz da bu değil midir?
Ya Cahit Irgat mı? O zaten Mücap Oflu ile zaten burdan çıkmıyordur.
Berk'e gelince, o Abidin'le –Abidin onun elini hiç bırakmamıştır ki– gelmişti; üstü başı da asker kokuyordur. Sonra da bu avuç içi kadar yerde herkes ayaktadır. Burda dünyaya ayakta gelinmiştir." TAMER ERDOĞAN
Mücap Ofluoğlu Bir Avuç Alkış / Ömer Uluç Heves Kuşu Durmaz Döner / Afif Yesari İstanbul Hatırası / İlhan Berk Pera / Rifat Ilgaz Yokuş Yukarı / Ece Ayhan "Sait Faik'in Açık ya da Gizli Kış Mekânları-2", Arkitekt, 1992, Sayı 3, s. 94-99 / Ara Güler http://orhankemal.org/links/587.htm

Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi
Bizans döneminden bir gravürde Kadırga ve Langa

Lambo ve Meyhanesi 1

Çiçek Pasajı'nı gürültülü mü buluyorsun? Balıkpazarı'na açılan yan kapıdan çıkarsın, Kalyoncu Kulluğu'na götüren geniş yola vurmaz,kardeşlerin sergisini sağına alıp hemen saparsın, Lefter'in Meyhanesi'ne giden sokağa, Lefter'e varmadan, sol kolda tam köşede... Gişe camından içeri bakarsın önce... Mösyö Lambo, içerde mi, değil mi? Bu saatler ölü saatlerdir, bulunmayabilir de... Ya Rum asıllı karısının topuğunu çaktıracaktır, ya da caddeye çıkıp kızının "Burda" dergisini soracaktır... Ya da, eksiklerini tamamlayacaktır, Karakolun oradaki Bayi'den.
Eğer içerdeyse, işlerini yavaştan yavaştan yoluna koyacaktır, bankonun gerisinde, oturduğu ya da dikildiği yerden... Eğer tüm ıvır zıvır işlerin üstesinden geldiyse bizim meyhaneci Lambo, tam Mösyö Lambo'dur artık. Kulağının arkasındaki kalemi almıştır eline, yıllardır bitmeyen, kendisinin de bitmeyeceğini iyi bildiği Yunanca - Rusça sözlüğün "B" harfine sözcükler arayacaktır. Çoğu zaman da bir sözcüğün ardına takılıp Moskova'nın, ya da Petersburg'un yolunu tutacak, bir sosyete barında votkasını çekecektir.
Oysa "yudumlayacaktır" diyecektim. Bu sözü acemi yazarlarımız, öylesine yersiz yerlerde kullandılar ki, kalemim varmadı yazmaya. Çaryanlısı sayın Lambo için yudumlamak, asaletineyakışan bir deyim oldu.
Lambo'nun bilmediği, bilemeyeceği hiçbir bilimdalı yoktur yeryüzünde. Teknikte de çok ileridir, elinden bir kaçan kurtulur. Bira şişelerinin ağızlarımı kırık?.. Bos şişeleri toplayan kişi, kapıya dayanınca,geri mi çevirsin kırıkları? Haftada yedişer, sekizer şişeden ayda, yılda şu kadar lira içeri mi gitsin? Bırakın içeri gittiğini, kapıdan yüzüne karşı bu şişeler geri çevrilecek de Mösyö Lambo buna boyun eğecek bilim adına, teknik adına? Önce bu onarımı olanaksız şişelerden biri gözden çıkarılıp tunç havanda dövülüp kına gibi un edilecektir. Marangoz tutkalıyla konserve kutusunda gaz ocağının üstünde tenha saatlerde kaynatılacak, bu macunla geri kalan kırık şişelerin ağızları, burunları onarılacaktır. Ne kadar mı dayanacak? Boş şişelerin toplanma gününün akşamına kadar dayansın yeter!
Mösyö Lambo'nun önemli işlerinden biri de kaliteli şarap şişelerini, Mürefte'den getirttiği açık şarapla doldurup ağızlarını teknik kurallara uygun biçim mumlayıp mühürlemektir. Daha da önemlisi pahalı şarapları enjektörle çekip yerine gene enjektörle ucuzunu aktarmak! Pekiii iyisini kime satacak, diyeceksin? Satmaz efendim, neden satsın! Onu da familyasıyla, kendi içecektir, sayılı günlerde! Yortularda, Noel'lerde, yıl dönümlerinde... Her şey para için değildir ki... Mösyö Lambo da bilir aristokratlar gibi yaşamasını!
Eli çok yatkındır enjektör kullanmaya doğrusu! Eğer Çar orduları kızıllara yenilmemiş olsaydı bu enjektörü Mösyö Lambo Çarın zampara subaylarını sıradan No. Salvarsan'dan geçirmek için kullanacaktı! Felek Mösyö Lambo'ya yar olmadı işte! 1917'den önce çiçeği burnunda tıp öğrencisi olduğunu kendisi açıklar iki tek atınca övünerek, Vatandaş savaşında, Vrangel Ordusunun bir subayı olarak kılıç taşıdığı da gene bu tür şişinmeleri arasındadır.
Yunancayı böyle Elenikasına kadar nasıl öğrendiğine gelince... Mösyö Lambo'nun bildiği, Yunanca değil, Rumcadır. Birçok şeyi karısı gençliğinde ona belletirken, kendi dilini öğretmeyi ilk plana almayı unutmamıştır. Rumcayı kadınsı konuşması, takma dişlerinden değil, sırf karısının ağzından kapma olduğundandır.
Çar aristokrasisinin Türkiye'de bile sürüp gittiğine kendisinin de inanması için Fransızcasını hiçbir zaman boşlamamıştır. Bu bakımdan, şiire ''düşkünlüğü'' de bir zorunluluktur artık. İki bardaklık kredimizi üçe dörde çıkarabilmek için bildiğimiz iki buçuk Fransızcayla hal hatır sormayı başlamamamız gerekir, nazik günlerde: "Mösyö Lambo! Comment ailez vous?" "Je me porte, tres bienne! Et vous?"
Bu kadarı yeter Mösyö Lambo'ya! Kurtlarını dökmüş, 1915'lerin, Moskova'sına gidip gelmiştir, hemen o anda. Orhan Veli'nin kendi eliyle bankonun üzerinde yazdığı, gene kendi eliyle astığı şiir hâlâ camekândadır. Ayrıca da Mösyö Lambo'ya adanmıştır:
Canan ki Degüstasyon'a gelmez,
Balıkpazarı'na hiç gelmez!
Bu şiirle ilk kez karşılaşmışım gibi yüksek sesle okumam Mösyö Lambo'yu mutlaka onöre edecektir. Servise, başlayabiliriz bu vesileyle. Başlamak için de sayın Lambo'ya sordurmak, "Ne alırsınız?" dedirtmekten mutlaka kaçınmanız gerekir. Yüzünüze en saygın gülümsemeyi iliştirerek soracaksınız:
"Bir bardak şarap rica edebilir miyim, Mösyö Lambo?"
"Nasıl şarap Trakya şarabı mı olsun!"
"Evet Mösyö Lambo, Trakya şarabı olsun!"
Sanki başka şarap varmış gibi. İki gün önce bir lastik boruyla hemen oracıkta musluktan takviye görmüş, böylece vaftiz edilip Mürefte şarabının adı Trakya şarabına dönüştürülmüştür. Doluca şişeşindeki de aynı şaraptır, Kavaklıdere şişesindeki şarap da... Etiketlenmesi, mumlanması Lambo'dan!
Rifat Ilgaz Yokuş Yukarı

Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi
Bizans döneminden bir gravürde Kadırga ve Langa

9 Haziran 2017 Cuma

İz Bırakanlar Unutulmaz, Lüks Nermin

Asıl adı Şaziye Zeren Topçu; 1950 ve 60'ların ünlü sefa yuvası patroniçesi. İstanbul'un gece hayatında iz bırakan Lüks Nermin'in mekânı Fransız Kültür Merkezi'nin arkasındaki Zambak Sokağı'nın 21 numaralı binasındaydı. Konforlu ve itinalı hizmet anlayışıyla Avrupa'daki benzerlerini aratmazdı. Meşin koltuklu ve kırmızı kadifeli giriş salonunda dekolte giyinmiş hanımlar, meyhane sonrasında soluğu burada alan hali vakti yerinde müşterileri karşılar, gümüş tepsiler içinde hatır kahvesi ve çifte kavrulmuş lokum ikram ederdi. Bunu yaparken ölçüyü fazla kaçırmadan göğüs titretirlerdi.
Lüks Nermin'de yüklü paralar ödenirdi, ama karşılığı da eksiksiz olarak mutlaka alınırdı. Faaliyet odalarının hepsi ayrı bir renk ve zevkle döşenmişti. Bir odanın ise tavanı ve dört duvarı aynayla kaplıydı. Bu tür mekânlara yapılan baskınlar sırasında polis buraya pek uğramazdı. Adeta korunurdu. Bu nedenle oldukça güvenli bir yerdi. Hatta Lüks Nermin'in üst düzey diplomatik seviyedeki yabancı misafirlere hizmet verdiği kimi gazetelerin magazin köşesinde sık sık yer alırdı.
Şöhreti Demokrat Parti zamanında zirve yapan Lüks Nermin, 1959'da İstanbul'a gelen Endonezya Devlet Başkanı Sukarno'yu eğlendirmekle görevlendirildi. Kadınlara düşkünlüğü ve her gittiği ülkede en az bir macera yaşamasıyla tanınan Sukarno, Lüks Nermin'in gönderdiği kızdan memnun kalmıştı. Ancak ülkesinden döndükten bir hafta sonra belsoğukluğuna yakalandığı anlaşılınca diplomatik skandal koptu. Bunun üstüne Lüks Nermin'e gözdağı vermek için randevuevine baskın düzenlendi. Arama sırasında birkaç dolar bulundu ve ünlü mama Türk Parasını Koruma Kanunu'na aykırı hareketten altı ay hapis cezasına çarptırıldı. VEFA ZAT

Madam Bela'nın Meyhanesi

19. yüzyılın sonunda İstanbul'un en ünlü balozlarından biri. Reşad Ekrem Koçu'ya göre, haşarat yatağı balozların en berbatıdır: "İstanbul'da ayak takımının, esafil ve erazilin, uygunsuz hayta güruhunun gittiği, edep ve haya kaygusu olmadan, hatta rezilane cümbüş ve muhabbetlerle içip eğlendiği, ara sokakların küçük, izbemsi pis meyhaneleri" diye anlatır. Adı gibi bela bir yerdir. Kanlı kabadayı Bıçakçı Petri sürekli uğrar.
Madam Bela bir batakhane yosmasıdır. Uyruğu bilinmez. Meyhanede sâki olarak çalışır. Sakızlı ve Midillili Rum çocuklarla kapatma yaşamı sürer. Bütün yaşamıyla aykırı bir kadındır. Bu yüzden kimileri ona Madam Başbelası adını verir. Müşterilerin çoğu gelgeç gemici tayfası, ucuza talim eden tulumbacılardır. Meyhanenin bir de avanaklara fora kapısı vardır. Bela, dalkavuklarıyla da ünlüdür. Şarap parasını çıkarmak için bir şair yamağı gördü mü hemen yamanırlar, yapmadıkları yağcılık kalmaz. Yaşlı kokonaları Haliç'te güneşin batışına benzetirler. Kafalarında iki tilki kol gezer: Nasip ve ikram!
Ünlü baloz yaşamını, Bela bir cinayete karışıncaya dek sürdürür. Olaydan sonra meyhane kapatılır, Bela da sınır dışı edilir.
Rakı Ansiklopedisinden alıntıdır.

Ah İstanbul Ah İstanbul - 2

Ahmet Cemaleddin Saraçoğlu,  II. Abdülhamit 'in  istibdat devri  olarak anılan baskı rejimi sırasında, İstanbul'un etliye sütlüye k...